Olimpos – Mitolojiden Günümüze Uzanan Sessiz Krallık
Kemer’in güneyinde, ağaçların arasına gizlenmiş taş duvarların ve kemerli geçitlerin arasında bir sessizlik hüküm sürer. Bu sessizlik, aslında yüzyılların ötesinden gelen bir fısıltıdır — Olimpos’un hikâyesidir.
Likya uygarlığının önemli şehirlerinden biri olan Olimpos, M.Ö. 2. yüzyılda kurulmuş, deniz ticaretinin can damarı haline gelmiştir. Bir dönem korsan saldırılarına sahne olan şehir, Roma döneminde yeniden inşa edilmiş ve kültürel bir merkez olmuştur.
Kentin taş sokaklarında yürürken, antik hamam kalıntılarını, tiyatroyu, su kemerlerini ve mozaiklerle süslenmiş yapıları görebilirsiniz.
Ancak Olimpos’un büyüsü sadece taşlarında değil; ruhundadır.
Burası özgürlükle, doğayla ve dinginlikle özdeşleşmiş bir yerdir.
Antik surların ötesinde uzanan çakıl sahil, Akdeniz’in serin sularına davet ederken; çevresindeki çam ve portakal ağaçları doğanın huzurunu hissettirir.
Olimpos aynı zamanda gençlik ve özgürlük sembolü olarak anılır.
Birçok gezgin, buradaki “ağaç evlerde” kalarak, modern dünyadan uzaklaşmanın tadını çıkarır.
Gün batımında sahilde yürürken denizin üzerinde süzülen altın ışıklar, antik kalıntıların gölgesine düşer.
O an, geçmişle bugünün birbirine karıştığı o büyülü anlardan biridir.
Olimpos’ta zaman yavaş akar — çünkü burası yalnızca bir yer değil, bir ruh halidir.
